21 Aralık 2018 Cuma

Interpretation


Economics

Fed Raises Rates, Turns More Cautious on Outlook for 2019 Hikes

https://www.bloomberg.com/news/articles/2018-12-19/fed-raises-rates-while-trimming-forecast-for-2019-hikes-to-two?srnd=premium-europe

 Fed, faiz oranlarını arttırıyor ve 2019  arttırımlarının görünümünde daha temkinli olmaya dönüyor

 Fed, borç alma maliyetlerini bu yıl 4. kez arttırdı, borsa satışlarını görmezden geldi ve 2019 faiz ve ekonomik büyüme projesini geri çevirirken Başkan Trump'ın baskılarına da karşı koydu.

 2019'daki öngördükleri faiz zamlarının sayısını 3'ten 2'ye göre düzenleyerek, politika yapıcılar yakında parasal sıkılaştırma kampanyasını duraklatabileceklerinin sinyalini verdi.Yetkililer 2020'deki bir hareketin medyan projesini yaptılar.
 Kararın ardından, hisseler,kazançları sildi, 10 yıllık tahvil getirileri düştü ve dolar günün düşük seviyelerine sekti. Yatırımcılar belki de Fed'in genel olarak iyimser analizleri ve piyasa tahminlerinden daha yüksek olan faiz artışı ile sarsıldı.
  
  Başkan Powell, Çarşamba günkü karardan sonraki basın toplantısında, bu politikanın önceden belirlenmiş bir rota olmadığını vurguladı.

  Basın mensuplarına Powell, "Şu anki yol ve herhangi bir faiz artışının getireceği nihai sonuç ile ilgili ciddi bir belirsizlik var." sözlerini söyledi. " Enflasyon yüzde seviyesinin sadece bir tık uzağında. Bu yüzden, sanırım bu, komiteye ilerleme konusunda sabırlı olabilme şansını veriyor." 



 Powell ve çalışma arkadaşları iki günlük toplantı sonrasında Washington'da yaptıkları açıklamaya göre "ekonomik aktivitenin yüksek oranda artışta" olduğunu ifade etti. Yetkililer, bakış açıları ile ilgili riskleri "aşağı yukarı dengelendi" olarak söylerken, yumuşayan ekonomik bir yapıdan gelebilecek tehditlere de dikkat çektiler.
 Federal Açık Piyasa Komitesi, " Global ekonomik ve finansal gelişmeleri takip etmeye devam edeceklerini ve bunların ekonomik görünüme olan etkilerini değerlendireceğiz" ifadesini kullandı. 10-0 kararı, fed fonlarının hedef oranını yüzde 2.25 ile 2.5 aralığına yükseltti.

 Çeyrek puanlık artış, Trump'ın iki gün boyunca Fed'e Twitter üzerinden saldırması sonrasında geldi, Fed'in faiz oranlarını sabit tutması için politik bağımsızlığına karşı son 10 yılda halk açık olarak yapılan en büyük saldırıydı.
































































14 Haziran 2018 Perşembe

Neden Stagflasyon'un dönüşünden endişe etmeliyiz?



Aşağıdaki linkten ulaşabileceğiniz "Neden Stagflasyon'un dönüşünden endişe etmeliyiz?" köşe yazısının çevirisini yapmaya çalıştım.

https://www.forbes.com/sites/brucemccain/2017/04/07/why-you-need-to-worry-about-the-return-of-stagflation/#15d5e96d5016


 Parasal otoriteler, resesyon ile mücadele etmek için, büyümeyi canladırmak adına faiz oranlarını düşürür. Enflasyon ile mücadele etmek için, büyümeyi düşürerek faiz oranlarını arttırır. Fakat, ya ikisini de aynı anda yapmak zorunda kalırlarsa?

 Ekonomik durgunluk ve enflasyonun birlikte oluştuğu dönemlerde, bir problemi düzelten araçlar, diğerini daha kötü yapabilir. 1970'lerin bize öğrettiği "stagflasyon" özellikle baş etmesi zor bir olgudur. Bu nedenle,emek fiyatlarında oluşan değişikliklerin 40 yıl öncesine göre  önemli derecede daha muhtemel stagflasyon yaratmasından kaygı duymalıyız.

Bir ekonomideki çıktıyı, arz ve talebin karşılaştığı hangi nokta tanımlar. Tipik olarak , yine de, dengenin bir tarafı diğerine göre daha sınırlıdır. Bu dengesizlik tecrübe edindiğimiz büyüme döngüsünü belirler.

 Son birkaç 10 yıllarda, üretimi yapılan malların arzı, talep edildiğinden çok daha hızlı genişledi, ki bu ürünlerin talebinde global ekonomi kısıtını tanımlayan bir düşüş yarattı. Dünya genelinde düşen faydalanma kapasite oranları, sınırlı talebin etkisini belgeliyor. 1950-60 dönemlerinde iken Birleşik Devletler'de, faydalanma oranı, yaklaşık yüzde 92 seviyesine yükseldi. Bu zamandan itibaren, her başarılı dönemde daha düşük oranlara çıktık, bu genişleme döneminde faydalanma oranı yüzde 79'a ulaşabildi.

 Küreselleşme, gelişmiş ülkelerde kapasite aşımına öncül tetikleyici oldu. Finansman boldu ve üreticiler, yükselen küresel talebe karşılık vermekten ziyade daha ucuz iş gücü avantajını elde etmek için deniz aşırı imkanlarına doğru genişlediler. Son bir kaç yılda, küresel aşırı kapasite, gelişmekte olan ülkelerin bile kapasite aşımı ve daha yavaş büyümeden zarar gördüğü, uç bir noktaya ulaştı,

 Aynı zamanda, gelişmekte olan ülkelerin üretimi genişlediğinde, gelişmiş ülkelerdeki firmalar, küresel rekabette kalabilmek için emek ücretlerini kestiler. Otomasyon ve artan verimliliğin diğer anlamları, Amerikan firmalarını daha maliyetli yaparken ayrıca tüketici gelirindeki büyümeyi de yavaşlattı. Tüketim ile,  gelişmiş ülkelerin aşağı yukarı yüzde 70'i düşen tüketici gelirlerinin hatta ekonomideki talebin yavaşlatmasından sorumludur.

 Üretimin aşırı kapasitesinin faydalı yanları vardı. Talebe göre yüksek arz , fiyatları düşük tutar ve enflasyon baskılarını sınırlandır. Bazılarının korktuğu deflasyonist baskılardan kaçındık ve malların arzının bolluğu ortalama enflasyonu düşük tutmaya yardım etti.






10 Şubat 2017 Cuma

Bölüşüm





     Bölüşüm;Emek, sermaye, doğal kaynaklar ve girişim gibi üretim faktörlerinin milli gelirden aldıkları payları açıklamaya çalışan bir ekonomi teorisidir.Sermayenin belli bir süre kullanımından dolayı karşılığında faiz, işçiler emekleri karşılığı ücret ,girişimci faaliyetleri sonucu kar ve mülk sahibi de rant geliri elde eder.  
    
  Son 30 yılı aşkın süredir sermayenin payının,emek gelirleri karşısında elde ettiği payı inceleyeceğiz.Burada üzerinde durmak istediğimiz nokta, gelişen büyüyen ekonomilerin,artan milli gelirlerin yanında emek yoğunluklu kesimin beklediği ücret artışları,bu büyümelerin,gelişmelerin gerisinde kalmıştır.Bunun sebebi de sermaye aldığı payların,ücretlere bu imkanı vermemesindendir.
   
  Özellikle ahbap-çavuş kapitalizmi ekonomik sistemine dönen ülkemizde bu sorun ciddi şekilde hissedilmektedir.Yaklaşan,hatta artık iyiden iyiye hissedilen talep sorunu,sermaye kesiminin tüketim harcamalarını arttırmaması ve bunun yanından emek kesiminin de ücretlerindeki artışların yetersizliğinden dolayı ortaya çıkmıştır. Sermaye kesimin kazançlarından vazgeçememe ve ülke ekonomik yapısından ötürü oluşan güçlü özel kesim,ücret artışlarındaki en büyük engel olarak görünmektedir.
  
  1980'den ortaya çıkan kuvvetli ''serbestleşme'' rüzgarı bizim ülkemizde de etkisini gösterdi. Geçen bu 36 yıllık süreç sonrasında ortaya adaletsiz bir gelir dağılımı çıktı.Bunun sebeplerinde suni büyüme,gelen yabancı sermayenin sabite dönüşmemesi,istihdam şartlarının sağlamaması vb. çeşitli sebepler sayabiliriz. Çok geniş bir zaman dilimi olduğu için bunun bir çok ayrıntısına var fakat belirtmek istediğimiz nokta liberizasyonun yarattığı sınıfların arasındaki makasın genişlemesi ve ''mağdur'' kesimin emek yoğunluklu kitle olması. Lorenz Eğrisi'nden elde edilen Gini Katsayısı ülkeler arası gelir eşitsizliğini yansıtan bir mekanizma ve bu katsayıya göre Türkiye dünyada gelir dağılımı bozukluğunda Şili ve Meksika'nın ardından en kötü 3. ülke konumunda.(Oecd verilerine göre).
  
  Ekonominin büyüme amaçlarının gerçekleşmesinde önemli rol oynayan lokomotif firmaların pay endişeleri ve politik aktörlerin büyüme rakamlarının düşme kaygıları, ücret tarafına olumsuz yansımaktadır. Bölüşüm teorilerindeki ücretin bu durumu, Neo-Klasik iktisadın ve uygulamalarının nükseden ve tartışılan bir yaklaşımıdır. Son yıllarda ülkemizde uygulanan politikalarda da serbest piyasa sistemi ücretin pozisyonunu göz ardı etmiş durumdadır.
  
  Çözüm için geçici de olsa Keynesyen yaklaşımların ortaya çıkması gerekmektedir.(Bir sonraki yazıda)  
  
   
   

27 Ocak 2017 Cuma

Son Günlerde Merkez Bankası


    



      MERKEZ

   


   Adını telaffuz ederken dahi aslında kullanıyoruz nasıl bir davranış sergilemesi gerektiğini ''merkez''.Merkez Bankası,bankaların son borç merci ve ülke ekonomisinde fiyat istikrarını sağlamasını beklediğimiz kurumumuz.2002'den bu yana bağımsız olan ve olması mühim olan banka.
   Merkez bankası kurulduğundan bu yana bir çok aracını kimi zaman yerinde bağımsız kimi zaman da politik gelişmelerin rüzgarına kapılarak alıyor.Merkez Bankası'nın aldığı kararların doğuracağı sonuçlar bürokrasiyi vatandaş üzerinden dolaylı yoldan etkiliyor.Bu etkinin siyasi iradeleri sarsma ihtimali kurumun bağımsızlık sınırlarını politika yapıcılarının çizmesine neden oluyor.Özellikle son dönemlerde yaygın ve yoğun hissedilen popülizm bir çok konuda olduğu gibi Merkez Bankası'nı da ''büyüme'' kaygılı kararlar almaya itiyor. Fakat ne yazık ki ''köy'' göründü ve 2017 tahminleri büyüme rakamları için pek iç açıcı görünmüyor.
Kaynak : (http://simditahmin.com/tr/simdi-tahmin/gsyh-simdi-tahmin)


  Bu grafiğin anlamı ülke ekonomisinin son yıllarda hedeflediği ve bir kaç yıl yakaladığı  %5 düzeyi dahi göremeyecek olma ihtimalini göstermesidir.Yani sonuç olarak alınan kararların iktisadi doktrinlerden uzaklaşıp farklı mecraların güdümüne girmesi maalesef beklenen ''büyüme'' den ziyade ''orta gelir tuzağı'' nda çırpınan bir ekonomiye dönüştürülmüştür. Yerimizde saymanın sonuna geldikten sonra geriye gidiş başlaması ve 2016'nın son çeyreğinde %1.8 küçülme de bu açıdan sürpriz olmamıştı. 
   
   Sonuç; Büyüme entrikalarının etkisinden biraz olsun sıyrılıp,yapıcı ve üretime ağırlık verilebilecek,AR-GE konularını hafife almadan hareket ederek, ekonomi biliminin gereklerini,asıl hedefi olan fiyat istikrarını (enflasyon dizginleyici,sepetle çok oynamadan)  sağlaması konusunda ''Merkez'' yönlü adımlar atılması zaruri hale gelmiştir.